15 Ocak 2011 Cumartesi

kafamı tekmeleyip gözlerimi oyan bir film izledim bugün. aslında 2 filmden oluşuyordu bahsetmek üzere olduğum seri. Before Sunrise ve Before Sunset, ne yaptınız şimdi siz? yaptınız mı beğendiğinizi?
eleştirmek benim haddime değildir ama yazmazsam dudaklarımı yiyeceğim. sıkıntılı bir direksiyon sınavı sonrası (ehe geçtim ama) uzun zamandır izlemek istediğim before sunrise'ı açtım. film aksiyondan çok diyaloglardan oluşuyor fakat her bir diyalog aa bi dakka durdurayım şunu bi düşüneyim şimdi dedirtiyor. ah o iki şapşal genç.  evet bir romantik aşk filmi fakat daha çok felsefi etki bıraktı bende. ve evet her aşk filminde olduğu gibi -muhakkak istisnalar vardır-  kız güzel erkek yakışıklı falan filan ama bunların gözümüze sokulmaması ve hatta dış görünüşün çoğu zaman düşüncenin gölgesinde kalması müthiş bir haz bıraktı bende. filmin son 2 dakikasının içimde aptal bi burukluk yaratmasını yönetmenin zalimliğine veriyorum. ve before sunset. ne diyeyim sana. hayır iyi misin kötü müsün nesin karar veremedim, kendi kendime çelişkiye düştüm. sen git, yıllarca düşlediğin hatunla 9 yıl sonra karşılaş ve bizi kıytırık öpüşme sahnenden mahrum bırak. afferim sana. ha zaten interrail yapma arzularımı tavan yaptırdın ona hiç birşey diyemiyorum. bu parasız insana bu yapılmaz. 
 az önce okumuşum da aslında düşündüğüm şeylerin çoğunu yansıtamamışım ve bu beni üzdü evet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder