27 Aralık 2010 Pazartesi

paso, döngü ve ikisinin de aynı yazıda neden bulunduğunun açıklanamaması

  Çok çeşitli duyguları bir arada yaşadığım nadir günlerden biriydi sevgili bugün. okuldan çıktığımda açlıktan başım döndü, yemek yedikten sonra tokluktan midem döndü, eve gidene kadar otobüste kafam döndü, eve gittim annem aramış ulaşamamış üzüldüm içim döndü, ingilizce çalıştım beynim döndü vesaire. biz bunlara güdüm döngüsü diyormuşuz. ama aslında yokmuş öyle birşey ben uydurmuşum şimdi. o zaman bana sokak köpeklerinden bozulur dinlemek düştü konuyla ilgili olarak.
  sonra mesela ben paso yaptıramayacak mıyım? kızılay gişedeki memurların saati bi kere benim hayatıma ters. 8-12, 1-5 gibi çalışma saatleri mi olur. biri hayatsal faaliyetlerimden en önemlisi uykuma diğeri de pek kıymetli okul saatime denk geliyor. yemek sepeti gibi paso sepeti olsa, biz istesek onlar getirseler.. güzel sesli bayan bir kereye mahsus olmak üzere arasa bizi, ''siz siz misiniz biz onu kontrol etmek için aramıştık aslında, şimdi evet diyerek öğrenci olduğunuzu teyit edin. ehi peki öyleyse'' dese. sonra herkes dans etse, 'nothing suits me like a suit' söylesek.. sonra yarın olmuş olsa ben uyansam da paso olmaya gitsem..

22 Aralık 2010 Çarşamba

  öncelikle, bu sonsuz evrende yalnız olduğumuz düşüncesi çok saçma diyen bir insanın kulağına şiddetle üfleyeilirsiniz. çünkü bunu diyen insan modası geçmeden önce dış mihrak sözcüğünü çılgınlar gibi tüketiyordur. neden bu kadar sinirlendim bilemedim ama bunu demesinler. uzaylılar güzel, uzaylılar şirin desinler ama bunu demesinler.
 sonra. lütfen yolun ortasında durup, dönüp dönüp arkasına bakan yaşlı adam olmayayım büyüyünce. amca nereye baktığını bilmemekle birlikte yürürken önüne çıkanlara da terbiyesiz muamelesi yapmaktadır.
  ve bende kaşıntı yapan bir olay daha var. her yılbaşında yılbaşı ikramiyesinin kaç futbol sahasını kaplıycağının haberlerde gösterilmesi. geçen senelerde dizmişler bunlar paraları, 2 buçuk metre falan gelmiş yüksekliği. haberi sunan sempatik görünüşlü herif giderek iticileşiyor ve sonunda ''bakın! kolumu kaldırıyorum ama hala yetişemiyorum. ikramiyeyi kazanan insanın bunu eve nasıl götüreceği merak konusu ahahah'' diyor.sonra siz de hayat enerjiniz sömürülmüş biçimde ve televizyon izlemenin vermiş olduğu beyinsizlikle göbeğinizi kaşımaya başlıyorsunuz. hadi kolay gelsin.

17 Aralık 2010 Cuma

hazımsızlık

Bazı olaylara karşı inanılmaz bi hazımsızlık yaşıyorum. En son Münir Özkul'un yoğun bakımda olduğunu duyup yaşadım bunu. Hayır yaşlı falan filan ama böyle çocukluk belleğimde baya bir yer kaplayan ve geçmişte verimli olmuş insanların göçüp gitmekte olduğu gerçeğini sindiremiyorum.. Mesela bazı insanlar ölümsüz olsa ve hep hatırlandıkları yaşta kalsalar. Çok sığ bi yazı oldu ama böyle olsa ne olurdu ya? Bi Kemal Sunal, bi Münir Özkul ölümsüz olsa çok mu olurdu? Gerçi daha pek çok kişi var bu şekilde gülümsemeyle hatırlanabilecek. Çok moralim bozuldu. Midterm de berbattı zaten. Yazacak bişey de gelmedi aklıma daha fazla.
 Bişey geldi aslında. Free Download Manager yükledim, IDM'in yokluğunu aratmamaya çalışıyorum, en büyük tesellim o şu anda.

15 Aralık 2010 Çarşamba

üst üste gelen olaylar silsilesi

Hava güneşli olmasına rağmen sıkılgan bir tat bıraktı bu sabah. Bunun dün izlediğim bir filmden kaynaklandığını düşünüyorum.
   Tıpkı Oldboy gibi ya da No one knows about persian cats gibi kafama iki tekme attın Nowhere Boy. Hayır John Lennon'ı ve grubun çekirdeklenmesini anlatan bir filmmiş, Beatles ezgileriyle doludur şimdi ne de eğlencelidir, çılgın gençler hoh hoh diye açtığım filmde az kalsın ağlıyordum ki ağlamış bile olabilirim kendime çaktırmadan. Eh tamam abarttım biraz, çok da dramatik değildi hani.. Gerek Liverpool sokaklarıynan, gerek müzikal bakımdan keyifle doldum bazı sahnelerde.. Velhasıl öneriyorum.nokta
  Moralimi düşüren sadece bu film olmadı bu sabah. Laptopu (mehpare hanım kızmasın -dizüstüsünü-)  açtığım zaman 15 gündür karşıma geri sayımla IDMın deneme süresinin biteceğine dair kutucuklar çıkıyorlar. 15 gündür acayip gerginim yani. Bugün 1 gün kaldı dedi bitmesine. Asabım bozuldu. Ha diyeceksiniz crack yapın curt yapın falan. Burada bir parantez açmak istiyorum birazdan açacağım da.. Crack dosyasının peçini açmıyor nazlı bilgisayarım. Olmuyor yani. E o zaman film indirmeler, fizyden el şıklatırcasına şarkı indirmeler yalan oluyor.
 Parantezime gelince. Bayanların crack yapmayla sorunları var sevgili vatandaşlar. bence bunun nedeni küçükken bilinçlenir bilinçlenmez bilgisayar oyunu oynamamamız. hoş atari vardı o zamanlar neyse. erkekler çeşitli oyunların crackini yapa yapa internet aleminin kaşarı olurken biz tezgahtarlık, kasiyerlik, manavcılık oynuyorduk yalan mı? Acımasız gerçek zaman beklemiyor malesef. Tam bir program indiriyorsun oh be gelsin beleşten filmler, müzikler diyorsun. deneme sürümümüzü denediniz haydi, pamuk eller ceplere görelim kredi kartlarını diyor kahpe program. Sen de kalıyorsun haliyle ama ama diyorsun, ve inanılmaz bir hırsla ne indirirsem kardır mantığıyla hareket ediyorsun ki en zavallıca davranış budur heralde. Derken birileri sana(genelde erkek) ''crack yap crack'' diyor. ziplenmiş dosyanın içindekileri çıkar onun içine kopyala ordan onu al çubuğa kopyala sonra çubuktakini al internete kopyala, internettekini yeni bi dosyaya kopyala sonra da o dosyayı al.... neyse ağzımı bozmak istemiyorum. üzülüyorum ben bu duruma. bayanları bilinçlendirelim delikanlılar.
  şimdi birazcık beirut dinleyip sakinleşmeye çalışacağım ve bu sırada kendimi alpin çayırlarında koşarken hayal edeceğim. sonra da top çeviririm biraz. 
  

14 Aralık 2010 Salı

şükela zihnin (!) yaptıkları

meraba. çok heyecanlıyımn. bak heyecan bile yazamadım. halka açık yazılar yazmak çok geriyormuş insanı. yok yok germiyomuş. ya da bilmem geriyor mu? neyse. hipimsi bi arka fon oldu, hoş şablon diyorlarmış buralarda, rengarenk iyi oldu ama ben seviyorum bunu.
   Calculus'u olanlar küfür edeceklerdir ama (saygımdan büyük yazıp virgülle ayırdım.) 2 gün sonra midterm var ve ben normalde uğraşmayacağım bir şeyi yapıp bu blogu oluşturuyorum. İnsan hep çalışması gereken bir dersi olduğunda böyle şeylere veriyor kendini .. geçen sene öss döneminde netimi kesmişlerdi. ama azimli genç olan ben yapılması gereken şeyi ,ders çalışmayı yapmak yerine aşk ve ceza, güllünün çiftliği falan izlemeye başlamıştım..velhasıl içimi döktükten sonra diycektim ki bi derdim daha varmış benim.
   Mesela otobüste yaşlılar biniyor da yer vermek istiyorsun da çantan çok ağır oluyor ya, sonunda o insanla göz-göze gelip telepatik yoldan ''amca, teyze kusura bakma çantam felaket ağır, ben aslında saygılı bi gencimdir ama şimdi kalksam sana yer versem ben işkence çekicem, otobüs de kalabalık.. hani biraz boş olsa yine idare ederim. anlıyosun dimi beni. hah geldik de zaten, hadi eyvallah.'' demeye çalışıyorsun ama zırnık anlamıyor. ben çok üzülüyorum. hayır şunun için üzülüyorum çantam olmadığı zaman da kalkmak istemiyorum yahu.sonra kendi içimde şüpheye düşüyorum. kötü bir genç miyim? saygısız mıyım? neyse.
 Son birşey daha var. Rüyamda kuzenim, yazlıktaki komşumuzun kolunu makasla kağıt keser gibi kesiyordu. uyanmak istedim uyanamadım, kendimi de öldüremedim inception'a güvenip. lan. Erol o komşu sendin. umarım bugünlerde iyisindir. eğer bunu okursan bana bildir durumunu nolur. Serkan sen de dikkatli ol kol kesmenin tabirinin mal mülk sahibi olmak, rızık sahibi olmak gibi bişiy olduğunu sanmıyorum. Sonunda birileriyle paylaştım ve rahatladım bi nevi.
 negzel de saçmaladım yahu. eğlenceliymiş bu zamazingo.